Elazığ’da Tarım Ticaret ve Sanayi (1923-1938) 2.Bölüm
III. Cumhuriyet Dönemi Türk Ekonomik Hayatı
- 1. Millî Mücadele Dönemi
Yeni Türk Devleti’ni ortaya çıkartan millî mücadele döneminde, büyük bir ekonomik sıkıntının olduğu ve buna rağmen, bu mücadeleden başarı ile çıkıldığı bilinen bir gerçektir.
Mustafa Kemal, Osmanlı Devleti’nin içerisinde bulunduğu ağır iktisadî şartları bir yerde devralmak durumunda kalmıştır. Bu dönemde kapitülasyonlar sebebiyle devlet gelirleri azaltıldığı gibi, küçük sanayi de büyük ölçüde sarsılmıştır. Bütün bu olumsuzluklara, olağanüstü savaş şartları da eklenince içerisinde bulunulan durumun güçlüğü kendiliğinden ortaya çıkmaktadır.
Bu zaruretlerden dolayı, Büyük Millet Meclisi açıldıktan sonra, 24 Nisan 1920’de ilk kabul edilen kanunun bir vergi kanunu olduğu görülmektedir[25][25]. Meclis açılır açılmaz bir vergi kanununun kabul edilmesi, içerisinde bulunulan iktisadî durumun boyutlarını açık olarak göstermektedir. 3 Mayıs 1920’de ise icra vekilleri seçilmiş, ekonomi ve maliye konularıyla ilgili iki bakanlık oluşturulmuştur. Yeni kurulan meclis özellikle ekonomik konulara el atmış, malî kaynaklara son derece ihtiyaç duyulduğu halde, Anadolu’yu kendi yanına çekebilmek için zorunlu olarak gelir artırıcı vergi kanunlarının çıkartılmasında yumuşak bir tutum izlenmiştir[26][26]. Ayrıca T.B.M.M. toplandıktan çok kısa bir süre sonra savaşla ilgili ekonomik tedbirler almaya başlamıştır. Dış satım, kömür üretimi, tarım üretimi, tasarruf tedbirleri, Anadolu’dan altın ve gümüş çıkışının engellenmesi, vergi tedbirleri, bu konuda alınan tedbirlere örnek olarak verilebilir[27][27].
Tanzimat sonrasında, memlekette tarım, ticaret ve sanayii geliştirmek üzere 1879 yılında oluşturulan, Der-Sa´adet Ticaret Odası, Der-Sa´adet Sanayi Odası ve Der Sa´adet Ziraat Odaları’nın faaliyete geçmesini, 1884 yılında kurulan İstanbul Ticaret-Sanayi ve Ziraat Odası takip etmiştir. 1920’de T.B.M.M.’de kabul edilen bir kanunla bu odaların faaliyetleri yeniden düzenlenmiş ve 22 Nisan 1922’de kabul edilen bir kanunla bunların faaliyetleri yeni esaslara bağlanmıştır. Bu kanuna göre: “Odaların teşkilat-ı dahiliyeleri ve veza`if-i mu´amelatının sûret-i infâsı hakkında ticaret ve sanayi odalarının mütalaaları alınarak mahallî ihtiyaç ve hususiyetlere muvafık ahkamı ihtiva etmek üzere ticaret vekaletince bir nizamname tanzim olunarak icra vekilleri heyetince tasdik edilmesi karara bağlanmıştır” denilmekteydi[28][28]. Ticaret ve sanayi odalarının yeniden teşkilatlandırılmalarına paralel olarak, 19 Eylül 1920’de Elazığ’da da Ticaret ve Sanayi Odası faaliyete geçmiştir.
1920 ve 1921 yıllarında da T.B.M.M. ekonomik konular üzerinde önemle durmuş ve bazı kanunlar çıkartmıştır. Bu arada yeni kurulan meclis ilk bütçesini 1920 yılında hazırlamış, harbi sürdürmek için malî kaynak arayışları içerisine girilmiştir. 1921’de “Tekalif-i Milliye” kabul edilerek, savaş ekonomisinin şartları uygulanmaya başlamıştır[29][29]. Çok zor şartlar altında sürdürülen Millî Mücadele’nin sonuçları, ancak Lozan Antlaşması ile alınmıştır. 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet’in ilanı ile yeni Türk Devleti’nin, ekonomik sahada da tam istiklal istediği ortaya çıkacaktır.
- Atatürk Dönemi Ekonomi Politikası (1923-1938)
1923-1938 yılları arasındaki iktisadî uygulamalar ve bunların kısa bir değerlendirilmesi yapılacak olursa, bu dönem hakkında da şunlar söylenebilir:
“Mustafa Kemal Atatürk mücadelesine sıfırdan başlamış, arka arkaya savaşlardaki sürekli yenilgilerle gücünü ve daha da önemlisi moralini tüketmiş bir halkı yeniden atılıma geçirmiş, giderek artan gücünün sınırını daima en gerçekçi biçimde saptamış, kesinlikle zorluklar ve imkansızlıklar içinde yeni bir devletin temellerini atmış, hep ileriye bakarak bu yeni devletin çağın gereklerine uyarak uygarlık düzeyini yükseltmesini amaçlamış, çağımızın büyük gerçeği az gelişmiş ülkelerin gerek millî, gerekse uluslararası planda yoksulluk çemberini nasıl kıracaklarını bir bütün içinde göstermeye çalışmıştır. Atatürk’ün değişik büyüklüğü, iktisadî ve sosyal olayları etki ve tepki örtüsü içinde görmesi, karşılıklı bağlarını sezmesi ve bu tür olayları “izole” olarak ele almasıdır.”[30][30]
Cumhuriyet ilan edildikten sonra yeni kurulan Türk Devleti, ekonomik gelişmeye hız vermiş; yabancı şirketler elindeki imtiyazları satın alarak millîleştirmiş, endüstrileşmeye gidilirken, ulaşım için gerekli olan memleket yollarını bir plana göre yapmış, devletçilik ilkesine göre yurdun doğal kaynaklarını tespit ederek, nerelerde hangi endüstri tesislerinin kurulabileceğini ekonomik şartlara göre planlamış ve devletin yapacağı, işletecekleri yanında, yaptığı plana göre özel teşebbüse de imkan sağlamıştır[31][31].
Millî bir ekonomi politikası tespit edebilmek için, 17 Şubat-4 Mart 1923 tarihleri arasında, İzmir İktisat Kongresi toplanmış ve bu kongrede, memleket ekonomisinin çeşitli meseleleri karara bağlanmıştır. Bu dönemin ilk yarısı yani 1923-1929 yılları arası, savaş sonrası ortaya çıkan problemlerin halledilmesi, yeni devletin en başta gelen meselesini teşkil ettiğinden, ekonomik sahaya pek fazla ağırlık verilememiştir. Bu dönemde kaynak meselesi, devletin ençok zorlandığı konu olmuş ve devlet kendini toparlamaya çalışmıştır[32][32].
Dönemin ikinci yarısı, yani 1930-1939 yılları arasında, ekonomide “Devletçilik” prensibinin uygulandığı yıllardır. Ekonomide “Devletçilik” prensibini ilke olarak saptayan Atatürk, 10 Mayıs 1931’de C.H.P. Programı’na ve 5 Şubat 1937 tarihinde de Anayasa’nın 2. maddesine koydurmuştur. Bu ilkenin tarifi ise şöyle yapılmıştır:
“Bizim takip ettiğimiz devletçilik, ferdî mesaî ve faaliyeti esas tutmakla beraber mümkün olduğu kadar az zaman içinde milleti refaha ve memleketi mamuriyete eriştirmek için milletin umumî ve yüksek menfaatlerinin icab ettirdiği işlerde bilhassa iktisadî sahada devleti fi´ilen alakadar etmektedir.”[33][33]
1930-1939 yılları, ilk sanayileşme adımlarının atıldığı yıllar olmuş, 1930’lu yıllarda yaşanan dünya iktisadî buhranına rağmen, bir millî sanayi dönemine girilmiş ve deneme ana hatlarıyla başarılı olmuştur[34][34]. İzmir İktisat Kongresi’nde alınan kararlar doğrultusunda demiryollarının geliştirilmesine büyük bir önem verilmiş ve bu yolda da büyük mesafeler kat edilmiştir[35][35]. Bu dönemde kurulan iktisadî devlet teşekkülleri, devletçilik ilkesinin uygulayıcısı olarak, ön plana çıkan kuruluşlar olmuşlardır. Denilebilir ki, bu dönemin ikinci yarısı büyük zorluklara rağmen, sanayi ve ticarette önemli başarıların kazanıldığı bir dönemdir. Ancak hemen belirtmek gerekir ki, 1923-1938 yılları arasındaki Türk ekonomik hayatı incelenirken, özellikle I. Dünya Harbi’nin yol açtığı büyük olumsuz tesirleri gözardı etmemek gerekir. 1928 yılına ait Alî İktisat Meclisi Raporları’nda, bu hususlara şöyle işaret edilmiştir:
“1- Dört seneden fazla süren umumî harpte birçok millî servetler istihlak ve tahrip edildi.
2- Milyonlarca insan harbe iştirak etmek ve harpte ölmek suretiyle istihsalden hariç kaldılar.
3-Geçmiş nesiller tarafından izhar ve tasarruf edilmiş olan kıymetler sarf edildi.
4- Milletlerin istihsal kudretleri azaldı.
5- Harbin sonunda da siyasî tevevvüşler ve adem-i muvazeneler inkışafa mani oldu.
Bu suretle harbe iştirak etmiş olan milletlerin servetleri azaldı ve bundan da umumiyetle bütün dünyanın ve beşeriyetin servet-i umumiyesi bittabi müteessir oldu.”[36][36] I. Dünya Harbi’nin getirdiği bu olumsuzluklara, 1923-1930 yılları arasında Avrupalı devletlerin siyasî meselelerden dolayı yeni kurulan Türk Devleti’ni yalnız bırakmaları ve 1930 dünya iktisadî buhranı da eklenecek olursa, 1923-1938 yılları arasında Türk ekonomisinde gösterilen başarının, çok büyük bir değer taşıdığı ortaya çıkacaktır.
1923-1930 yılları arası yani Cumhuriyet’in kuruluş yıllarında, Türkiye çok önemli ölçüde tarıma dayanan bir ekonomiye sahipti. Tarımın dış ticaret içinde payı oldukça yüksek olup, Türkiye’nin ihraç ürünlerinin büyük bir bölümünü tarıma dayalı ürünler teşkil etmekteydi. Dolayısıyla bu dönemde tarıma büyük bir önem verilmiş ve tarım sahasındaki teknikler yenileştirilmeye çalışılmıştır. Ancak 1929-1930 büyük iktisadî buhranın, Türk tarımına da tesiri büyük olmuş ve bu durumun düzelmesi oldukça uzun bir zaman almıştır. Türk tarımı tam manasıyla, 1935 lerden sonra kendini toparlamaya başlamıştır. Bu dönemin (1923-1938) en önemli özelliği de Cumhuriyet’in kuruluş yıllarında, daha sonra çok duyulacak olan “tarım mı, sanayi mi?” tartışmasına genellikle rastlanmamasıdır. Bu dönemde gerek uygulamalar, gerekse görüş ve beyanlar daha çok dengeli bir kalkınmayı öngörmektedir[37][37].
Bu bölümde 1923-1938 yılları arasındaki ekonomik durum ana hatlarıyla açıklanmaya çalışılmış ve ayrıntılara girilmemiştir. Bu bilgilerin ışığı altında şimdi esas konumuzu teşkil eden, Cumhuriyet döneminde Elazığ’da tarım-ticaret ve sanayinin gelişmesi konusuna geçebiliriz.
- Cumhuriyet Sonrası Elazığ’da Tarım-Ticaret ve Sanayi (1923-1938)
Cumhuriyet’in ilanını takiben yürürlüğe konulan ekonomik plan ve politikalar, kısa sürede her sahada kalkınmayı hedeflemekteydi. Bununla birlikte, ülke ekonomisinin pekçok meselesi olup, bu meseleler, ekonomik planların karşısına çıkan büyük bir engel olmuştur.
Cumhuriyet sonrası, Elazığ şehri de ülke ekonomisinin içerisinde bulunduğu sıkıntılardan doğrudan doğruya etkilenmiştir. Gerek Elazığ’ın yeni şehirleşmeye başlaması, gerekse düzenli yollara sahip bulunmaması ve limanlardan, ticaret merkezlerinden uzakta bulunuşu, Cumhuriyet’in ilk yıllarında Elazığ şehrinin en büyük sıkıntılarından birini oluşturmuştur. 1927 Türkiye Salnamesi’nde yer alan bir kayıt daha o dönemde, bu gerçeğin kavrandığını ifade etmesi bakımından önemlidir. “Demir yollarımızın buralara kadar temdid eylediği gün Elazîz’in ticaret ve iktisadiyatı şimdiden birkaç misli yükseleceğine, uyanık ahalisinin zenginleşeceğine şüphe yoktur.”[38][38]
Elazığ ekonomisi için oldukça büyük önem taşıyan yolların tam olarak olmasa dahi, yapılması Cumhuriyet dönemine rastlar. Elazığ şehrinin yegane yolunu, 1923 senesine kadar “Samsun–Diyarbakır” yolu teşkil etmiştir. Elazığ vilayetinde yolların açılmaya başlaması 1923’den sonradır. İlk açılan yol da Elazığ-Malatya yolu olmuştur ki, bu yol 1927’de bitirilmiştir. Asıl ana yollar ise 1933’ten sonra açılabilmiştir. Ayrıca Elazığ vilayeti, Yolçatı İstasyonu’ndan ayrılan bir şube ile 1933’de Haydarpaşa-Diyarbakır hattına bağlanmıştır. Elazığ demiryolu hattı bu yıldan itibaren, biri Diyarbakır-Ankara-Haydarpaşa, diğeri de Diyarbakır-Adana-Haydarpaşa olmak üzere iki hat ile birleştirilmiştir. 1923-1938 yılları arasında Elazığ vilayetinin başlıca yolları ise şunlardır[39][39].
1- Elazığ-Diyarbakır Yolu,
2- Elazığ- Malatya Yolu
3- Elazığ-Palu-Bingöl Yolu
4- Elazığ-Baskil Yolu
5- Elazığ-Sivrice Yolu
6- Elazığ-Harput Yolu
8– Elazığ-Pertek Yolu
9– Elazığ-Çemişkezek Yolu
Elazığ vilayetinin gerek demiryolu ağına bağlanması ve gerekse karayollarının geliştirilmesi ile ekonomik sahada büyük bir hamle yaptığı şüphesizdir. İncelediğimiz dönemde, Elazığ vilayetinin ekonomisinin daha ziyade tarıma dayandığı görülmektedir. Esasen bu durum, o dönemde bütün ülke için geçerli olup, dönemin sanayi üretiminin durumu 1927 Sanayi Sayımı neticelerinde görülebilir. “Sayılan 65 bin dolaylarındaki işletmenin % 45.59’u tarım (tarım ürünlerini işleme, değirmencilik v.b.), % 23.83’ü dokuma, % 22.61’i maden sanayii, makine yapım ve onarımı grubundan meydana gelmekte, toplam 256855 çalışanın ise % 43.01’i tarım, % 18.70’i de dokuma sanayinde toplanmıştır.”[40][40] Dolayısıyla biz de incelememizde, özellikle tarım bahsine geniş bir yer vermeyi uygun gördük. Bunun yanı sıra dönemin ticaret ve sanayi durumu da ana hatlarıyla özetlenecek, Elazığ vilayeti ticaretinde önemli bir yeri olan hayvancılığa dayalı ürünler ise, ticaret ile ilgili bölümde verilecektir.
- Cumhuriyet Sonrası Elazığ’da Tarım (1923-1938)
Cumhuriyet döneminde, 1923-1938 yılları arasında tarımda, bölgelere ait farklılıklar görülmektedir. Limanlara, ulaşım yerlerine yakın bölgelerde ve özellikle pamuk, tütün, fındık gibi milletlerarası piyasalara açılan ürünlerde, bugünküne yakın düzeylerde toprak kullanımı, daha ileri bir teknoloji, daha yüksek bir tarım gelirleri hemen göze çarpar.
Yukarıda da işaret edildiği üzere, 1923-1938 yılları arasında uygulanan tarım politikaları gözden geçirilecek olursa, şu hususlar göze çarpar.
1- 1923-1930 yılları arasında, tarımın büyük ölçüde teşvik edildiği ve tarıma bağlı sanayiler kurma çabalarında iktisadî bütünleşmeye yönelik politikalar ön sırada sayılabilir.
2- Buhran döneminde ise, Türk tarımı büyük ölçüde hırpalanmıştır.
3- 1934-1935 yılları arası ise toparlanma dönemidir.
1923-1938 yılları arasındaki Türk tarımının içerisinde bulunduğu genel durum ve şartların, Elazığ vilayetine de doğrudan doğruya tesir ettiği söylenebilir. Mesela 1925 yılına ait bir kayıtta Elazığ ilinin ekonomisinin büyük ölçüde tarıma bağlı olduğu görülmektedir. 1925 yılında Elazığ İli’nin başlıca mahsulatı, buğday, arpa, pirinç, mısır, pamuk, afyon, tütün ve meyvedir. Bunların üretim miktarları üzerinde ise aşağıda durulacaktır[41][41].
Bir cevap yazın