Elazığ’da Tarım Ticaret ve Sanayi (1923-1938) 1.Bölüm

Elazığ’da Tarım Ticaret ve Sanayi (1923-1938) 1.Bölüm

ELAZIĞ’DA TARIM-TİCARET VE SANAYİ (1923-1938)

Özet

Medeniyet tarihi, bir milletin bütün kurum ve meselelerini inceler. Ekonomik durum ise bunların sadece bir bölümüdür. Ekonomi, her dönemde kavimlerin maddî hayatının gözle görünen eserlerinin meydana getirir. Üretim, endüstri, yol ve nakil araçlarıyla, tüketimde ticarete ulaşan mallar ve ürünler, tarihi bir devrin eserleri olarak inceleme konusu olurlar.

Bu  bakımdan belirli bir devrin ekonomisi incelenirken, o devirde tarımda doğal üretim usulleri, endüstri çalışmaları, yollar ve nakil araçlarının durumları ve gelişimi ve devletin mali durumu üzerinde önemle durulan konulardır.

Bu incelememizde Doğu Anadolu bölgesinin önemli bir merkezi olan Elazığ’ın 1923-1938 yılları arasındaki ekonomik gelişimi üzerinde durulmuş ve ülkenin genel durumu göz önünde bulundurularak bazı karşılaştırmalar yapılmıştır.

Elazığ’ın 1923-1938 yılları arasındaki yani Atatürk dönemindeki ekonomik alandaki durumu incelerinken, daha önceki durumu da ele alınmış, tarım-ticaret ve sanayi alanındaki gelişmeler tespit edilmiştir.

AGRICULTURE-COMMERCE AND INDUSTRY IN ELAZIĞ (1923-1938)

SUMMARY

History of civilization examines all institutions and problems of a nation. Economic situation is only a part of them. Economy brings into being visible works of materialistic life of ethnies. Production, industry, road and transport venicles, goods which reach to commerce at consumption and products become subject as works of a historical period.

Therefore, while economy of a definite period is being examined, natural production ways in that period, industry works, situation of road and transport vehicles and economy of the state are taken into consideration.

In this study, it was focused on economic development between 1923-1938 of Elazığ which was an important centre of East Anatolian Region and some comparisons were done by being thought of general conditions of country.

While Elazığ’s economic situation which is between 1923-1938 -that is Atatürk’s period- was examining, developments on agriculture, commerce and industry area were confirmed.

Key Words: Elazığ, Atatürk’s Period, East Anatolian, Harput, Economy

ELAZIĞ’DA TARIM-TİCARET VE SANAYİ (1923-1938)

Prof.Dr. İbrahim YILMAZÇELİK

Medeniyet tarihi, bir milletin bütün kurum ve meselelerini inceler. Ekonomik durum ise, bunların başlıca bir bölümüdür. Ekonomi, her devirde kavimlerin maddî hayatının gözle görünen eserlerini meydana getirir. Üretim, endüstri, yol ve nakil araçlarıyla tüketimde ticarete ulaşan mallar ve ürünler, tarihî bir devrin eserleri olarak inceleme konusu olur.

Bu bakımdan belirli bir devrin ekonomisi incelenirken, o devirde tarımda doğal üretim usulleri, mülkiyetin tanzimi, endüstri çalışmaları, yollar ve nakil araçlarının durumu ve gelişmesi, tüketim için alış verişin şekli ve karakteri ile devletin malî gücü önemle üzerinde durulan konulardır. Ayrıca her memlekette ve devirde ekonomi hayatı hayatı fizikî, etnik ve sosyal şartlara bağlıdır ve zaman içinde gelişmeler gösterir[1][1]. Bu sebeplerle Fırat Havzası’nın önemli bir merkezi olan Elazığ’ın Cumhuriyet Dönemi’ndeki (1923-1938) sanayi ve ticaret hayatının aydınlatılması için, bu dönemlerde ülkenin içinde bulunduğu ekonomik durumun bilinmesi bir zaruret haline gelmektedir, dolayısıyla bu incelememizde ana hatlarıyla, bu konular üzerinde de durulacaktır.

Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra, diğer alanlarda olduğu gibi ticaret ve sanayide de büyük bir hamle başlatılmıştır. Bu faaliyetlerin ülke genelinde iyi yürütülebilmesi için “Ticaret Borsaları” ile “Ticaret ve Sanayi Odaları” yeniden organize edilmiş ve ülke genelinde yaygınlaştırılmıştır. Elazığ’da ise 1920’de Ticaret ve Sanayi Odası, 1936’da da Ticaret Borsası kurulmuştur. Ticaret ve sanayi alanındaki gelişmeleri izleyebilmek için diğer kayıtların yanı sıra, özellikle 1923 tarihinden sonra bu kuruluşların kayıtları büyük önem taşımaktadır. Bununla birlikte, bu kuruluşların kayıtları incelediğimiz dönemde, ülke geneli için bize önemli ipuçları vermesine rağmen 1923-1938 yılları arasında Elazığ için aynı şeyleri söyleyemiyoruz. Zira Elazığ Ticaret ve Sanayi Odası 1920’de, Elazığ Ticaret Borsası 1936’da kurulmuş olmasına rağmen, bu kuruluşların adı geçen döneme ait kayıtları muhafaza edilmiş değildir. Dolayısıyla biz bu incelememizde, Elazığ’ın 1923-1938 yılları arasındaki tarım-ticaret ve sanayi alanlarında kaydettiği gelişimi, dönem hakkında bilgi veren diğer kaynaklardan istifade etmek suretiyle incelemeye çalışacağız.

1923-1938 yılları arası, yeni kurulan Türk Devleti’nin her sahada toparlanma dönemini teşkil etmiştir. Ticaret, tarım ve sanayi alanında kayda değer gelişmeler olmuştur. Ancak hemen belirtmek gerekir ki, bu dönemde Doğu Anadolu ve özellikle Elazığ için Sanayi denilince, akla tarıma dayalı sanayi gelmektedir. Bu sebeple 1923-1938 yılları arasında, Elazığ’da tarım alanında kaydedilen gelişmeler de konumuz içerisinde yer almaktadır.

Bugün için, Doğu Anadolu ve Fırat Havzası’nın önemli bir merkezi olan Elazığ’ın 1923-1938 yılları arasındaki tarım-ticaret ve sanayi alanındaki durumu, daha sonraki dönemlerde görülen gelişmeye temel teşkil ettiğinden, önemle üzerinde durulması gerektiği kanaatindeyiz.

  1. 19. Yüzyıl Başlarından Türkiye Cumhuriyeti Dönemine Gelinceye Kadar Türk Ekonomik Hayatının Kısa Bir Değerlendirilmesi

Osmanlı Devleti, asırlar süren uzun hükümranlık dönemini sağlam temeller üzerine kurup, geliştirdiği müesseselerine borçludur. Gerek dünya siyaseti alanında meydana gelen değişiklikler ve gerekse ekonomik sahada ortaya çıkan gelişmelerle birlikte, Osmanlı Devleti’nin 16. yüzyılın ikinci yarısından itibaren büyük bir gerileme içerisine girdiği bilinmektedir.

Osmanlılar, Ortadoğu ve Balkanlar’ı tamamıyla hakimiyetleri altına aldıktan sonra, doğu ile batı dünyası arasındaki ticaret yollarının kontrolünü de ellerine geçirmişler ve bu ticaretin devamını sağlamak gayesi ile ticaret yollarını geliştirerek, güvenli bir hale sokmuşlardır[2][2]. Bu dönemden başlayarak, endüstrilerini ayakta tutabilmek için sanayinin ihtiyacı olan demir, çelik ve kalay gibi maddeleri ithal etmişler ve bu maddeleri elde edebilmek için bazı malî imtiyazlar vermişlerdir. Bu kapitülasyon politikası ekonomik çıkarlar yanında, politik çıkarlara da hizmet etmiş, ancak sanayi inkılabı ile birlikte, devletin siyasî ve ticarî politikaları da değişince, bu politika Osmanlılar aleyhine işlemeye başlamıştır.

  1. Yüzyılda dünya genelinde meydana gelen iktisadî gelişmelerin büyük çoğunluğunu, sanayi inkılabı ve bu inkılabın sonrasındaki gelişmelere bağlamak gerekir. 19. yüzyılın ikinci yarısına gelindiğinde, önde gelen Avrupa ülkeleri bir yanda mamul malları için pazarlar bulmaya, diğer yandan da bol ve ucuz gıda ve hammadde kaynakları sağlamaya çalışıyorlardı. Dolayısıyla tarım sahasındaki mallarda uzmanlaşan çevre ülkelerin dünya ekonomisine katılmalarının ilk aşamasında, ticaret hacminde o güne dek görülmemiş bir genişleme ve ticaretin birleşiminde de önemli bir değişiklik ortaya çıkmıştır[3][3].

Osmanlı Devleti’nin iktisadî sahadaki gerilemesini, şüphesiz sadece dünya iktisadî düşüncesinde meydana gelen değişiklerle izah etmek mümkün değildir. Devletin içerisinde bulunduğu durumun da bu gerilemede büyük payı vardır. Özellikle büyük eyaletlerin devletten ayrılması, Osmanlı Devleti’ni bu eyaletlerden almakta olduğu vergilerden mahrum bırakmıştır. Bundan başka, harpler için gerekli paranın tedarik edilmesi için devletin katlanmak zorunda kaldığı fedakarlıklar, terk edilen eyaletlerden gelen ve yoksul hale düşmüş göçmenleri beslemek ve barındırmak, memleketin ekonomisi üzerinde büyük zararlar yapmıştır. Ayrıca bu dönemde devlet giderlerinin, gelirlerden çok fazla olması devleti daha da zor duruma düşürmüştür[4][4].

Savaşların ve askerî harcamaların açık olarak, devleti yıprattığı görülmektedir. Devletin beslemek zorunda olduğu kapıkulu ocakları ile kalelerdeki ulufeli veya yerli neferlere yapılan ödemeler, toplam bütçe harcamalarının yarıdan fazlasını oluşturmakta, bazen üçte ikisini bulmaktaydı. Bu ödemelerdeki gecikmeler büyük buhranlara sebep olmuş ve padişah değişikliklerinde ödenen ve yaklaşık bir yıllık ulufe tutarında olan cülûs bahşişleri de devlet ekonomisinin büyük sıkıntılarından birini oluşturmuştur[5][5].

  1. yüzyıla gelindiğinde klasik manadaki Osmanlı ekonomisinde de farklılıklar görülür. Siyasî alandaki “Batılılaşma” hareketlerine paralel olarak, ekonomik sahada da “Batılılaşma” isteği göze çarpar. Siyasî faaliyetlere paralel olarak, iktisadî sahada da değişmeler söz konusudur. Ziraat alanındaki yenileşme, sanayideki ilk teşebbüsler buna örnek olarak verilebilir. Osmanlı Devleti, içerisinde bulunduğu iktisadî güçlüklerden kurtulmak için, özellikle Tanzimat döneminden itibaren, bazı tedbirler almaya başlamıştır. Ancak Osmanlı sanayini yaşatacak idareci ve teknik kadronun olmayışı, Tanzimat’ın ekonomik ruhuna canlılık getirmeyen önemli bir engel olarak gözükmüştür[6][6]. Bu yöndeki atılımlar hep plansız yapılmış, uzun olmamış, beklenen yarar da sağlanamamıştır. Bununla birlikte bu dönemdeki faaliyetleri, şöylece izah etmek mümkündür:

1839-1876 yılları arasında tarımsal gelişme için, bürokratik bir mekanizma oluşturulmuştur. 1838’de Hariciye Nezareti’ne bağlı “Ziraat ve Sanayi Meclisi” kurulmuş ve “Meclis-i Umur-ı Nâfi´a” adını alan bu meclis, 1839’da yeni kurulan Ticaret Nezareti’ne bağlanmıştır. 1843’de ise Maliye Nezareti’ne bağlı olarak kurulan Ziraat Meclisi’ne, tarımsal üretimi artırmak, halkın refah düzeyini yükseltmek için araştırmalar yapmak görevi verilmiştir. Bunu takiben taşrada faaliyet gösterecek Ziraat Meclisleri açılmıştır. Bu dönemde özellikle tarım sahasında görülen ilerlemenin, Osmanlı Devleti’ni hammadde deposu olarak gören batılı devletlerce de desteklendiği görülmektedir. Özellikle sanayiye dayalı tarım üretiminin teşvik edilmesi, bu görüşü doğrular mahiyettedir.

Bu dönem ekonomisinin dikkat çeken bir başka önemli noktası da dış borçlanma döneminin bu dönemde başlamış olmasıdır. İlk Osmanlı borçlanması 1854’te yapılmış ve bu dönemden sonra, fasılalarla devam etmiştir. Alacaklı olan devletlerin baskıları ile Osmanlı Devleti, Düyûn-ı Umûmiye İdaresi’nin kurulmasına razı olmuş ve devlet, bazı gelir kaynaklarını bu idareye bırakmıştır. Bu idarenin kuruluş tarzı, yetkileri ve kendisine devredilen gelir kaynakları göz önünde tutulduğu takdirde, Osmanlı Devleti’nin siyasî ve malî yetkilerinden büyük fedakarlık ettiği görülecektir[7][7].

  1. yüzyılda dünya ticaretinde meydana gelen değişiklikler, Osmanlı iç politikasını da olumsuz yönde etkilemiştir. Özellikle ucuz sanayi mallarıyla, Osmanlı pazarlarına giren Avrupalılar, el emeğine dayanan Osmanlı endüstri mallarını hayli geriletmişlerdir. Dolayısıyla Osmanlı toprakları içerisinde faaliyet gösteren küçük sanayici, büyük zararlara uğramıştır. Özellikle pamuklu tekstil sanayi büyük bir gerileme içerisine girmiştir[8][8]. Bütün bunlara paralel olarak, dış ticaret açığı, 19. yüzyılda eşi görülmeyen boyutlara varmıştır.

1908-1918 yılları ise, Osmanlı ekonomik hayatı içerisinde ayrı bir yere sahiptir. Adı geçen dönem içerisinde iktidara gelen İttihat ve Terakki, bu dönem ekonomisine kendi damgasını vurmuştur. Bu dönemde “Millî İktisat” görüşleri benimsenmiş ve I. Dünya Harbi’nin olağanüstü ortamı fırsat bilinerek, “Millî İktisat” politikası uygulamaya sokulmuştur. Bu doğrultuda devlet iktisadî hayata doğrudan katılmış, devletçilik ya da İttihatçılar’ın deyimiyle “Devlet İktisadiyyatı”, “Millî İktisat”ın temelini oluşturmuştur. Savaşla birlikte kapitülasyonlar tek taraflı olarak kaldırılmış, koruyucu bir dış ticaret politikasına geçilmiştir. İç ticarette de benzer gelişmeler izlenmiş, devlet iktisadî hayatın hemen her alanında tesirini arttırmıştır. Savaş yıllarında piyasanın “Millileştirilmesi” amaçlanmış, kooperatifler aracılığıyla ticaretin yabancı ve gayri müslimlerin ellerinden alınarak, Müslüman-Türk unsura devri öngörülmüştür. İttihat ve Terakki’nin taşra örgütleri, kredi ve satış kooperatifleri kurarak, üretici ve Müslüman tüccarları örgütlemiş, piyasayı denetimleri altında bulunduran alıcı sendikaların karşısına tek satıcı olarak çıkmalarını sağlamışlardır.Bu arada İttihat ve Terakki millî bankacılığa da yönelmiş, Osmanlı Bankası’nın yerini alacak bir devlet bankasının temellerini atmış, taşrada Müslüman-Türk eşrafı “Millî” banka kurmaya özendirmiştir[9][9].

Sonuç olarak, dönem; savaşlar, iç güvensizlik, teknolojik gerilik, batının iktisadî hamlesi gibi sebeplerle, iç üretimin, dolayısıyla reel gelirlerin düşük olduğu bir dönemdir. Özellikle bu sebeplere dayalı olarak, sanayileşme için gerekli olan ürün fazlası ve sermaye birikimi söz konusu olmamıştır. Ancak II. Meşrutiyetle birlikte gündeme gelen, “Milliyetçilik” akımı, I. Dünya Harbi’nin olağanüstü şartlarının da yardımıyla, İttihat ve Terakki’de, Müslüman-Türk “Orta Sınıf” özlemini doğurmuş, savaş sonu Anadolu’da Millî Mücadele’yi yürütecek kadroların oluşumu sağlanmıştır[10][10].

  1. Cumhuriyet Öncesi Elazığ’da Ticaret ve Sanayi

Uzun yıllar boyunca Harput’a bağlı basit bir yerleşim merkezi olan, bugünkü Elazığ şehrinin zamanla gelişerek tarihî Harput şehrinin yerine geçmesi, Harput’un önemini kaybederek, ticarî ve ekonomik bakımdan silinmesine sebep olmuştur.

İdarî bakımdan Harput, Osmanlı hakimiyetine katıldığı 1516 yılından itibaren, 19. yüzyılın ortalarına kadar Diyarbekir Eyaleti’ne bağlı bir sancak merkezi olarak kalmıştır[11][11]. 1833 senesinde Doğu illerinin ıslahıyla görevli Mehmet Reşit Paşa, 1833 yılında Harput’a gelmiş ve bu tarihten sonra Harput, 4. Ordu’nun merkezi haline gelmiştir[12][12]. Harput, 1844 yılına kadar Diyarbekir Eyaleti’ne bağlı bir sancak merkezi iken, 1845 yılında Eyalet merkezi olmuştur[13][13]. Harput Ordu ve Eyalet merkezi olduktan sonra, Mezraa köyünde askerî hastahane ve kışla inşa edilmiş ve bu tarihten itibaren, Harput’taki nüfus buraya akmaya başlamıştır[14][14]. Mezraa’da kışla, cephanelik, telgrafhane, mektep gibi binalar yaptırılmış, böylece ordu merkezinin yanısıra, idarî merkez de Mezraa’ya kaymaya başlamıştır. 1875 yılında ise Elazîz, müstakil mutasarıflık, dört sene sonra da (1879) vilayet haline gelmiştir. 1879’da vilayet teşkili üzerine adı, Ma´müretü’l-Azîz’e çevrilen, Mezraa köyüne bu tarihten çok önceleri, 1866 yılından itibaren bu ismin verildiğini gösteren resmî kayıtlar vardır[15][15]. 1888 yılında bu vilayete, Malatya ve Dersim Sancakları da ilave edilmiş, üç sancaktan ibaret bir vilayet haline getirilmiştir. Şehir Cumhuriyet dönemine kadar, bu durumunu muhafaza etmiştir.

Yukarıdaki bilgilerden de anlaşılacağı üzere, Cumhuriyet öncesi Elazığ’da tarım-ticaret ve sanayinin gelişimini anlatabilmek için, özellikle Harput’un iktisadî durumundan bahsetmek zarurîdir.

Doğu Anadolu’nun klasik bir kazası olan Harput, öteki Osmanlı şehirleri gibi tarım, hayvancılık ve küçük el sanatlarına dayanan ekonomik bir yapıya sahip idi. Bu cümleden olarak, Harput ve çevresinde başta hububat cinsleri (Buğday, arpa, pirinç, gilgil, nohud, mercimek, küşne, pamuk, tütün v.b.), çeşitli sebze ve meyveler (üzüm, kavun, karpuz, elma, armut, kabak, fasülye v.b.), hayvancılığa dayalı ürünler (yağ, süt, yoğurt, bal, yumurta, pastırma, sucuk, çökelek, lor, peynir v.b.) ile sanayi ürünlerine dayalı çeşitli gıda ve ihtiyaç maddeleri (boya, kösele, bez, keçe, iplik, pekmez, pestil, leblebi, helva, eşbabiye v.b.) üretilmekteydi[16][16]. Bütün bu ürünlerin yıllık kapasiteleri resmî kayıtlara geçmediği için, tespit edilememektedir. Ancak bazı belgelere dayanarak bazı ürünlerin miktarı hakkında bir fikir yürütmek mümkündür. Mesela 1846 yılında 4. Ordu’nun ihtiyacı için, Harput’dan 6000 kile (153.6 Ton) arpa alındığına göre, Harput’un arpa üretim kapasitesi, bu miktarın çok üzerinde olmalıdır[17][17].

Harput eskiden büyük ticaret hanları, mağaza ve dükkanlar, faal ticaret kervanları ve iyi ahlak sahibi ticaret erbabı ile haklı bir şöhrete kavuşmuştu. Harput’da her sınıf esnaf kendi çarşısında faaliyetini sürdürmekteydi. H. 1230-1255 (1814-1839) tarihlerine ait Harput Şer´iyye Sicili’ndeki bir kayıtta, şehirde faaliyet gösteren esnaflar arasında; bakkal, attar, kasap, debbağ, babuşcu, eskici, nalçacu, berber, sarraf, naccar, kalaycı, nalband, demirci, semerci esnafları sayılmaktadır[18][18]. H. 1260, 1264 (1844-1848) yıllarına ait Harput Şer´iyye Sicili’ndeki bir kayıtta da çubukçu, tarakçı, hamamcı, kasap, mutâf, hancı, katırcı, canbaz, kebabcı, çilingir, bedestân re´âyâları, dökmeci, tenekeci esnafları, Harput’da faaliyet gösteren esnaflar arasında sayılmaktadırlar[19][19].

Bu dönemde, Harput’da ayrıca birçok han da mevcuttu. Bu ticaret hanlarının şehir ticarî hayatındaki yeri büyük olup, iktisadî muameleler buralarda yapılırdı. Harput’un en önemli ihraç maddelerini ise şöyle sıralamak mümkündür: Badem, ceviz, çekirdek, kuru üzüm, eşbabiye, dut, afyon, av derileri, ham ve ma’mul ipek, ham deri ve pamuk. Bunların bir kısmı civar eyaletlere, diğer bir kısmı da harice sevk edilmiştir. Harput’da iptidaî şekilde el sanayii de vardı. Her evde dokuma tezgahları mevcuttu. Bu tezgahlarda çulha tabir edilen bezler dokunur ve bunlar giyimde de kullanılırdı[20][20].

Harput, idarî merkezinin Mezraa köyüne kaymasıyla birlikte, iktisadî önemini de kaybetmiş ve gün geçtikçe tenhalaşmıştır. Bu tarihlerden itibaren, Mezraa iktisadî faaliyetlerde de öne geçmiştir. Vilayet salnamelerinden anlaşıldığına göre; 19. asır sonlarına doğru Ma´müratü’l-Azîz vilayetinde 850 dükkan, 3 han, 2 iplik dokuma imalathanesi bulunmaktaydı[21][21].

  1. yüzyılın başlarından Cumhuriyet dönemine gelinceye kadar, Elazığ coğrafî mevkîi sebebiyle, fazla bir ilerleme kaydedememiştir. Bununla birlikte burada, Doğu Anadolu’nun 19. yüzyıl dünya ticarî dengesinde meydana gelen değişikliklerden en az etkilenen bölge olduğunu belirtmemiz gerekir. Demiryollarının yokluğu sebebiyle, bölgenin tarım üretimi Cumhuriyet dönemine kadar uzak pazarlara düzenli bir şekilde yöneltilememiştir[22][22]. Doğu Anadolu Bölgesi’nde, tarıma dayanan ekonomi, bu dönemde Elazığ için de geçerli olmuştur. Nüfusun büyük bir yoğunluğu tarım sahasında çalışmıştır. Tarım sahasında bu dönemde, Ma´müratü’l-Azîz, Doğu Anadolu Bölgesi’nin en gelişmiş yerlerinden biri haline gelmiştir. Buna örnek vermek gerekirse, 1890 yılında Elazığ’ın buğday üretimi 41.317.500 kilo iken, Batı bölgesinin gelişmiş bir şehri olan İzmir’in buğday üretimi 26.592.000 kilo’dur[23][23]. Bu dönemde Ma´müratü’l-Azîz vilayeti dışında, Doğu Anadolu Bölgesi’nde yüzyıllardır kullanıla gelen tarım araç ve tekniklerinde hemen hemen hiçbir ilerleme kaydedilmemiştir[24][24]. Dolayısıyla Elazığ şehrinin Cumhuriyet dönemine, Osmanlı Devleti döneminde ortaya çıkan meselelerini halletmeden girdiği de söylenebilir.

Cumhuriyet döneminde, Elazığ’da tarım-ticaret ve sanayiin gelişimine geçmeden önce, bu dönemin genel iktisadî yapısı hakkında verilecek olan kısa izahatların, konunun anlaşılması bakımından faydalı olacağı kanaatindeyiz.

Bu yazıyı paylaş

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir